Hafızamdan kestiğim kareleri ya iyi yapıştıramazsam bu satırlara diyerek korkumdan kelimelerin arkasına saklanıyorum.
Geçen yazın sonlarıydı... Kadıköy’de buluştuk. Seçim hazırlıklarına o kadar kaptırmış tı ki kendini , bir mitingten diğerine, mahalle mahalle üşenmeden koşturdu durdu. Bir yandan benimle sohbet ederken diğer yandan “broşüler hazır mı?” diye sordu arkadaşlarına. İtiraf ediyorum; içimden ülkem kadınları, erkekler başa gelsin diye nasıl da didiniyor dedim, evet dedim.Telaşliydi, ayak bağı olmayayım istedim, bir çay içtik, sonra vedalaştık , çok çalışıyordu...
Benim gibi siyasi teşkilat yapılanmarından bir nebze olsun anlamayan, sade vatandaşın gözü hep şöyle görür; siyasi mekanizmalarda kadının adını ancak iki şekilde görebilirsiniz; ya afilli bir işadamının soyadını taşıyacaksınız ya da siyasi liderlere veyahut yakınlarına, en olmadı yakınlarının yakınlarına yakın olacaksınız. Üçüncü bir secenek var ise “o istisnadır” der geçeriz. Ülkü Koçar, son dakikada ismi paraşütle listelere indirilen -daha teşkilatta adı bile duyulmamış- kadınların aksine çalışkanlığıyla, azmiyle, bilgi ve tecrübesiyle, kısaca kendi kanatlarıyla üçüncü bir seçeneğin de oldugunu ispatlamıştır.
Yıl 2010, Mimarlar Odası Büyükkent Danışma Kurulu toplantısı... İlk kez üyelere açılmış, merak edip uğramıştım, yanındaki boş yere oturdum. Eyüp Başkan İstanbul kent sorunlarını, imar usulsüzlüklerini anlatıyordu, pür dikkat dinliyorduk...Başkan, oturum bitti, söz almak isteyen var mı deyince, ben de kulağına fısıldadım, biz bir dernek kurduk, kuracagiz... Beni tanımıyordu, daha once hic karşılaşmamıştık. Beni kürsüye itişini hiç unutmuyorum. O gün bugündür ne dostluğunu ne de desteğini esirgedi. Beraberce katıldığımız gerek kadın Stk toplantılarında, gerekse TMMOB genel kurullarında, bizler onun adalet duygusunun, vatanseverliğinin ve dostluğunun ne kadar özel sıfatlarla donatılmış olduğuna şahit olduk.
Kadıköy halkı inanıyoruz ki onunla gurur duyacaktir. Bizlerin onunla her zaman duyduğu gibi...